Bugün, elimde marketten aldıklarımla yokuş aşağı eve doğru iniyordum. Çocukluk günlerimi geçirdiğim bu muhitte tanıdığım insanların ne kadar azaldığına, önünde eskiden oynanan oyunlar ve şen kahkahalarımız ile birlikte binaların ne büyük değişimler geçirdiğine şahit olurken biraz dalgındım galiba. O esnada yokuşun aşağısından bana doğru elinde silahıyla 11 – 12 yaşlarında bir çocuğun geldiğini fark ettim. [Neyse ki Amerika’da değiliz, silah oyuncaktı. 🙂 ] Bana doğru nişan almış çocuğa bakarken iki ateş arasında kaldığımı anladım. Bana doğru gelmekte olan çocuk aslında yokuşun yukarısındaki başka bir çocuğu hedef almıştı. Üstelik öylesine kaptırmışlardı ki kendilerini oyunlarına yanlarından geçip giderken ben, bir an olsun bakmadılar yüzüme.
Bu savaş(!)ta iki ateş arasında kalmış olsam da sağ salim kurtulmuşken eskiden oynanan oyunlar aklıma geldi, hani çocukluğumuzda oynadığımız oyunlar. Çocuğun elindeki silah bir dal parçasının büyük ihtimalle yerde bulunmuş başka bir dal parçasıyla bir arada acemice tutturulmasıyla meydana getirilmişti. Günümüzün oyuncaklarının gerçeklerinden ayırt edilemeyecek şekilde üretilmesi, bildiğimiz silah sesleri çıkarması bir tarafa; çocukların elindeki bu silahların ses efektleri elektronik bir devre vasıtasıyla değil bizzat ağızlarından çıkan “dikşın, dikşın…” nidalarıyla meydana geliyordu. Belki yaşıtları o esnada evlerinde bilgisayarlarında ya da oyun konsollarında Call Of Duty oynarken bu çocuklar bizim çocukluğumuzdaki gibi oynuyorlardı aralarında. Hani oyunların yaşayan sokaklarda oynandığı, her bir komşunun birbirini tanıdığı, sadece kendi evladına değil oyundaki bütün çocuklara salçalı ekmeklerin verildiği, sürahideki suyun tek bir bardaktan kana kana içildiği günlerdeki oyunlar.
Eskiden Oynanan Oyunlar Derken?
Düşünüyorum da başka ne oyunlar oynardık diye; dokuz taş, yerden yüksek, çelik çomak, kuyu, istop, gazoz kapakları, simit vb. çocuk oyunları zihnimde beliriyor hemen. Eskiden sokakta oynanan oyunlar günümüzün ileri teknoloji oyunlarına karşı mücadelesini kaybediyor galiba. Kendim de video oyunlarını seven bir insan olarak söylediklerim günümüz oyunlarını hiçe saymak olarak algılanmasın lütfen. Biz sokak oyunlarını yaşayarak, bilerek büyümüşken günümüz çocukları mendil kapmacadan bile bihaber durumda. Geçen sene 5. sınıf öğrencilerime yirmi dakika boyunca mendil kapmaca oyununu anlatmak zorunda kalınca çok şaşırmıştım mesela.
İnsanların birbirlerine olan güvensizliklerinden midir bugünkü uzak duruşlar bilmiyorum ama eskiden oynanan oyunlar sayesinde sosyal ortamları kanlı canlı yaşamıştık bizler. Günümüzün sosyal ortamları(!) ise ne garip tezattır ki insanların git gide daha fazla yalnızlaşmaya başladıkları prematüre doğmuş ve hayatta tutulmaya çalışılan bebekler gibi. Çocuklarımız olmasa da çocukluğumuz maalesef küvezde yaşıyor günümüzde. Sizce de öyle değil mi?
Kalemine yüreğine sağlık, yazın beni çoookkk güzel senelere götürdü. Devamını bekliyorum.
Sağ ol Gülay,
Eskiyi andıkça o günlerin özlemi sarıp sarmalıyor bizi. Her ne kadar sokaklar bizi eskiye götürse de aslında aradıklarımız o sokakların ev sahipliği yaptığı dostluklarımız galiba.
Nerde o eski oyunlat ah!!Tebessümle okudum,kaleminize sağlık.
Yorumunuz için teşekkür ederim.
Her ne kadar geçmişe takılıp kalmamak gerekliyse de günümüzde yitirdiğimiz değerleri gördükçe insan maziyi anmadan duramıyor.
eskiyi özleyenlerdenim ben de…biz ne kadar güzel özgürce çocukluğumuzu yaşamışız, eve ya tuvalet ya da salçalı ekmeği kapmak için uğrar sonra gene kendimizi sokağa atardık… şimdiki çocuklar için üzülüyorum açıkçası, sokak olayı bitti, şimdi hangi ana baba gönül rahatlığıyla çocuğunu sokağa salıveriyor ki, sürekli takipteyiz büyük şehirlerde yaşayanlar, belki köylerde hala eski güven ortamı vardır bilemiyorum…keşke çocukların çocukluklarını doyasıya yaşayabilecekleri bir dünya sunabilseydik…
Değerli yorumunuz için teşekkür ederim.
Dünyayı yaşanmaz hale getirenler de biziz onu eski haline getirebilecek olanlar da. Ne tuhaf bir ikilem…
Nerede o eski oyunlar. Aşık oyunu, çizgi, yakan top, saklambaç, birdir bir, sporcu kağıtları vs hepsi çok güzeldi. Keşke hala oynanmaya devam etse. O gazoz kapaklarını taşla ezip taso yapardık :). Hey gidi yıllar hey. Elinize emeğinize sağlık Zafer hocam.
Yorumunuz icin tesekkur ederim Yalcin Bey. Bir gun okuldan dondum, ayakkabiligin altina siyah bir posette gazoz kapaklarini saklamistim. Mahalledeki arkadaslarin gazoz kapagi stoğunu ben tuttugum icin bayagi kapak vardi icinde. Anne dedim, burada bir poset vardi, nereye gitti? Annemden ibretlik cevap: oglum bir tarafinizi kesersiniz diye cope attim ben onlari! Bir hafta arkadaslara gorunmedim o gunden sonra. 🙂
Son cümleniz efsaneydi, efendim, yine… 🙂
Ben o “dikşın dikşın”ları özledim. Çocukluğumu hatırlattığınız için teşekkür ederim.
Kaleminize sağlık!!! 🙂
Değerli yorumunuz için teşekkür ederim. Geçmişe sık sık özlem duymak geleceğe atacağımız adımlarda bizi yavaşlatsa da bazen bu durumdan alamıyorum kendimi. Şimdiki çocuklar çocukluğunu dahi yaşamıyor maalesef.