Bu aralar yazma konusunda tembellik ediyordum. İşin kötü tarafı bu tembelliğin de farkındaydım, topu taça atmanın alemi yok. 🙂 Hangi alanda ne üretiyorsanız üretin, üretme işinin tüketimden meşakkatli olduğunu siz de göreceksiniz. Bu nedenle özellikle uzun süredir düzenli aralıklarla blog yazan arkadaşlara buradan tekrar selamlarımı gönderiyorum.
Ne kadar monoton bir hayatı olursa olsun, insan daima farklı olanı yaşar aslında. Her şey aynı kalsa takvim değişir, biz dünkü biz olmayız artık. Bu nedenle, şu koca evrende henüz yalnız olup olmadığımızın cevabını bulamamışken bile bir bebeğin gülüşündeki mucizeye tanıklık edip anın tadını çıkarmaya çalışmalıyız diye düşünüyorum.
Gelelim bugünkü yazımın konusuna. Sevgili Yasemin mim etkinliği çerçevesinde kaleme aldığı yazısında sağ olsun beni de mimlemiş, ne de iyi etmiş. Böylelikle üzerimdeki ölü toprağını bir nebze olsun yazarak atma fırsatım oldu.
Yazmak çok farklı bir eylem. Duyguların denizinde kaleminiz kürek, yüreğiniz kayık olmuşken fırtınalara aldırmadan – belki de fırtınalara inat – yol alırsınız yazdığınızda. Konuşmak, gülmek, ağlamak, öfkelenmek vb. duygular ayrı ayrı duraklar iken bir yazı bütün bu yolların kesişim noktası olmaya namzettir üstelik.
İç sesimden fırsat bulup hemen mime geçeyim:
♣ Mesleğim olmasaydı da “öğretme” işini beni ben yaptığını düşündüğüm için yine severdim herhalde. Birisine yararlı olmak, ona bir şeyler öğretebilmek, yol gösterebilmek değişik bir tatmin duygusu sağlıyor insana. Bu maddiyatla ölçülebilecek bir şey değil bence. Birisine bir şeyler öğrettiğinizde onun hayatında kalıcı bir değişiklik yapma fırsatı yakalıyorsunuz. Bir insanın dünyada bırakabileceği en büyük mirası da bu olurdu sanırım.
♣ Şu aralar ihmal etsem de okumak… Okumak kelimesini biraz geniş anlamda kullanmak istiyorum gerçi. Filmler, tiyatro oyunları, insanlar da “okunur” bence. Siz gösterilenlerle değil, görünenin arkasındakilerle bağ kurmaya çalışın. Her eser, buna insan da dahil, bu şekliyle daha fazla anlam kazanıyor. Bu sebeple okuma işini geniş kapsamlı almayı seviyorum.
♣ Ailemle ve kızımla geçirdiğim zaman… Yalnızlığı oldukça fazla seven ben bile onlar olmadan yarım olduğumu hissediyorum. İnsan; yalnızken duygularını keşfetme konusunda yetenekli, sevdikleriyle birlikteyken de sorunlarla baş etme konusunda güçlü oluyor sanırım.
♣ Bilgisayar oyunları… Bu madde beni yeni yeni tanıyanlara biraz garip geliyor. 🙂 Hâlbuki küçük yaşlardan beri bilgisayar ve teknolojinin içerisinde olan ben için gayet basit bir neden-sonuç ilişkisi aslında. Teknolojinin hayatı kolaylaştırmasını, zenginleştirmesini seviyorum. Daha geçen günlerde Elon Musk gökyüzüne meydan okudu. Sınırlarımız hayal gücümüzle doğru orantılı. Oyunlar da gerek hikâyeleriyle gerekse teknolojik gelişmelerin mikro örneği olmaları noktasında bize ışık tutuyor. Mesela The Last of Us oynayıp da güzel bir roman okumuş olma hissiyatını kim taşımaz ki? 😉
♣ Sürekli gittiğim yerlere farklı rotalar çizerek ulaşmak… Dünyayı dolaşma fırsatına henüz kavuşamasam da kendi dünyamın patikalarını çoğaltmaya çalışıyorum şimdilik. 🙂
♣ Deniz ve İstanbul… İkisini yan yana koydum, birini diğerinden ayırmaya gönlüm el vermiyor çünkü. Uzun süredir ayrı olduğum şehirle tekrar bir araya geldim fakat bizim nazlı güzel şu aralar pek kendinde değil. Suyun altında insan boğulur sanırdım, İstanbul ise insanların içerisinde boğuluyor şu sıralar. Son çırpınışlar sanki… Üzülüyor insan.
♣ Yazmak… (Bu madde 312. KHK gereği açıklama belirtilmeden listeye girmeye hak kazanmıştır.) 😉
Bir yazıya insanın kendini sığdırması çok güç. Aklıma gelenleri karışık sırayla yukarıda paylaştım. Adettendir, ben de mimleyeyim:
çiplakyazar
evrengunlugu
levlaninnotdefteri
bloggokhantekin
agustosinsani
lilaninguncesi
Merhaba. Öncelikle yazınızda beni de mimlediğiniz için çok teşekkür ederim. Uzun zamandır iş yoğunluğundan dolayı blogları okuyamıyordum. Bugün biraz zamanım vardı bende bu zamanı blog yazılarını okumakla geçirmek istedim ve rastgele yazınızı gördüm.
İnsanın sevdiği şeylerin olması ve bunları yapabilmesi gerçekten çok güzel bir duygu, ne kadar uğraştıysam şu bilgisayar oyunlarını bir türlü sevemedim. Gerçi çok fazla ilgimi çekmiyor belkide ondandır 🙂
Vakit bulduğum en kısa zamanda sorularınızı cevaplayacağım. Böyle güzel bir etkinliğe beni de dahil ettiğiniz için bir kez daha teşekkür ederim.
Ellerinize sağlık.
Rica ederim Gökhan Bey, yorumunuz için teşekkür ederim.
Kendimizi ifade edebildiğimiz bloglarımız olduğu için şanslıyız aslında. Diğer yazarlarla ve okuyucularla paylaşım imkanı doğuyor böylelikle.
Yazınızı bekliyor olacağım. 😉
“Suyun altında insan boğulur sanırdım, İstanbul ise insanların içerisinde boğuluyor şu sıralar. Son çırpınışlar sanki… Üzülüyor insan.”
Ne güzel demişsiniz.
Cevaplarınızı da çok beğendim. Bir kızınız olduğunu yeni öğrendim. Mutlu ve sağlıkla, huzurla büyüsün dilerim.
The Last of Us oyununu görmüştüm ilk çıktığı zamanlar ama her ne kadar RPG olsa da korku ögeleri de barındırdığı için hiç yanaşamadım 🙂
Kaleminize sağlık 🙂
Güzel yorumunuz ve dilekleriniz için ben teşekkür ederim. 🙂
The Last of Us biraz korkutucu gelebilir ama artık klasik sayılan bir oyunu kaçırmamanızı tavsiye ederim.
Özellikle hikâyesi güçlü ve seçimlerin oyuncuya bırakıldığı oyunları seviyorsanız: Heavy Rain, Life is Strange, Fahrenheit (biraz eski bir oyundur), The walking dead (telltale games in bütün oyunları iyidir.)
Ayrıca atmosfer ve hikâye birleşimi için Bioshock serisi bir harikadır. 😉
Evet Bioshock’ın serideki üçüncüsünü oynamıştım, harika bir oyundu gerçekten de 🙂