Mevsimin en yağışlı gününü yaşadık sanırım İstanbul’da. Sabah kalktığımda etrafın hâlâ karanlık oluşundan telefonumun saatini birkaç kez kontrol etmek zorunda kaldım. Hatta ekranda gördüğüm saate itimatım yok ki saatkac.com tarzında absürt bir siteden zamanı doğrulamak zorunda kaldım. Üstelik bütün bunları yaparken neredeyse tek gözüm kapalı hareket ediyordum. Yağmurun huzurunu sevsem de havaların kapalı olmasını sevmiyorum. Yaşasın, hayatıma bir tezat daha eklemiş bulundum! 🙂
Telefonun saatine olan güvensizliğim sadece benden kaynaklanmıyor gerçi. Bir pazar günü, malumunuz, saatlerin ileri geri alınmasından vazgeçmiştik. Hatta o gün de ülkemizde en çok aranan kelime gruplarından biri “saat kaç” olmuştu. O gün bugündür, internetle bağı olan bütün saatlere karşı daha bir mesafeli davranıyorum. Anladınız mı beğenmediğimiz, elle ayarlamaktan, pilinin bitmesinden şikayet ettiğimiz duvar saatlerinin, kol saatlerinin haklı havasını şimdi. “Ne o yüzüme bakmazdın?” tavrına razı olduk, paşa paşa kafamızı ekranlardan bir süre uzaklaştırıp eski dost duvar saatine kaçamak bakışlar atmıştık hani.
Ne anlatacaktım, nereye geldim. House M.D. dizisinin son sezonunun açılışını dün yapmış bulunuyorum. Aranızda izleyenleriniz vardır. Gregory House isimli doktorumuz analitik zekası kendini aşmış ama bir o kadar da insan ilişkilerinde başarısız birisi. Adı House olsa da “İnsanın evi gibisi yok.” sözüne rahmet okutan doktorumuz, geçirdiği bir kaza sonucu sağ bacağının kesilmesi gerekirken hayat boyu çekeceği ağrıları göze alarak iki bacaklı ve ağrılı bir yaşamı seçmeye karar verir. Bu aşamadan sonra ise dizide göz önünde olan bütün olayları sadece adı geçen şahsın dekoru olarak görmeye başlarsınız. İnsanlar ölür, hayatta kalır, yaşam mücadelesi verir, dizideki diğer karakterlerin her biri ayrı ayrı çatışmalar yaşarlar, fakat sizi bu diziye bağlayan şey bu huysuz karakterin gel gitleri, kendisiyle, acılarıyla yüzleşme şeklidir.
Kısacası, oyunculukları her zaman değerli bulsam da, kurguya dayalı eserlerde senaryonun son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Düşünsenize bir, Yüzüklerin Efendisi fantastik edebiyatın en iyilerinden biridir ve yüzük taşıyıcısı Frodo uzun, tehlikeli bir yolculuk sonucunda Mordor dağının ateşinde bahsi geçen yüzüğü eriterek Trabzon burmasına çevirmek derdindedir. Bu onun için bir zorunluluktur çünkü yüzük benliğini ele geçirmektedir. Peki tüm yolculuk boyunca Frodo’nun yanında yer alan tostoparlak, kıvırcık saçlı Sam’in bu yolculuğa çıkış sebebi nedir? “Mordor ateşinde biraz bronzlaşayım bari!” dediğini düşünmüyorum. 🙂 Sam’in bu yolculuktaki tek amacı dostu Frodo’nun omuzlarındaki yükün ağırlığının bilincinde olması. Koskoca üç film boyunca yüzüğün gücüne tek karşı koyabilen de o bence. Bu nedenle romanlarda,hikayelerde ya da içerisinde kurgu olan herhangi bir sanat dalında bizi içine gerçekten çeken kurgunun kendisidir. Dekor, oyunculuk, kamera teknikleri vs. bunlar ikincil unsurlar. Misafir yazar olarak yer aldığım değerli blog musaozsari.com‘da Kurgu Dünyasının Dayanılmaz Çekiciliği isimli yazımda daha ayrıntılı değinmiştim bu konuya, dileyenler o yazımı da okuyabilirler.
Sonuç olarak yazının, kelimelerin gücüne inanıyorum. İnsanların hayatlarının okuduklarıyla şekillenebileceğine, daha iyi olacağına gönülden bağlıyım. Bu nedenle sevgili blog yazarı arkadaşlarım; kelimelerin gücüne inanarak yazın, kim bilir belki bir gün siz de birilerinin hayatına dokunur, belki de hiç farkında olmadan dünyayı daha güzel kılma adına üzerinize düşeni yapmış olursunuz.
Not: Bloğunu beğeniyle takip ettiğim sevgili Deep Tone, son yazısında bloğuma da yer verdi. Buradan tekrar teşekkür ediyorum. 😉
Kesinlikle katılıyorum, efendim. Kurgu önce gelir. İzlediğiniz diziyi biliyorum ama hiç izlemedim. Doktor hakkında anlattıklarınızdan etkilenerek izlemeye başlayacağım en kısa zamanda, teşekkürler! 🙂
Değerli yorumunuz için teşekkür ederim. Kelimeler yeni dünyaların tuğlalarıdır, yeter ki mahir bir ustanın elinde şekillensinler. 🙂
Bu sözü çok sevdim, efendim: kelimeler yeni dünyaların tuğlalarıdır. Daha iyi bir dünyaya, ve sizin gibi ustalara selam olsun! 🙂
Kelimeleri doğru yerde kullandıktan sonra gücünü hissetmemek için hiç bir sebep yok. Önerdiğiniz diziyi hiç izlemedim. Gerçi ben baya baya dizi de izlemiyorum 🙂
Değerli yorumunuz için teşekkürler.
Ben dizi izlemeyi seviyorum. Gerçi yerli yapımlardan takip ettiğim yok, zaten televizyon izlemeyi de sevmiyorum. Günümüzde televizyon kanalları dozajı birilerinin keyfine göre ayarlanan “modern uyuşturucu” kıvamında. Yazıyı sevdiğim için özellikle kurgusu hoşuma giden dizileri ya da filmleri izliyorum. Öyle hepsini de izlemiyorum yani. 🙂
Merhaba efendim benim gönlü güzel deli mavim sizi konuk yazar olarak almış yazınızı okudum çok güzel yüreğinize emeğinize sağlık Kelimelerin gücü dilerim herkesin yüreğine dokunur bir yerde Güzel bir anlatımlı yazı olmuş yüreğinize emeğinize sağlık Sevgiler …
Makalenizi sonun kadar okuma fırsatım oldu güzel bir çalışma olmuş emeğinize sağlık teşekkürler hocam.
Değerli yorumunuz için teşekkürler…
Doktor diyince yazı ilgimi çekti güzel yazı olmuş. Tebrikler
Değerli yorumunuz için teşekkür ederim.
Sizin vesilenizle hatırlatalım: “Sağlıkta şiddete hayır!” 😉