Ertelemek hastalığına tutulmuş ve hayatın bir köşesine tutunmuş yaşıyorsak yanımızdan geçip gidenler hep ellerimizin uzanamadığı mesafedelerse bir yerlerde bir şeyleri yanlış yapıyoruz demektir.
Hiç dokunmasa kimse, öylece yaşasak, istediğimiz gibi istediğimiz şeyleri yaparak. Bu imkâna sahip olduğumuzda da inadına hiçbir şey yapmasak, yapamasak. Heyecanla beklediğimiz bir pazar gününü planlasak, hesapladığımızdan oldukça geç bir vakitte kahvaltı yapsak, kahvaltıyı biraz fazla kaçırsak ve dışarıya çıkamayacak kadar yorgun olsak. Defterin farklı sayfalarına hep aynı kelimeleri yazsak. Başka kelime bilmemekten de değil üstelik, üşenmekten aynı kalsak.
Yapılacakları ötelesek ve ötelediğimiz şeyleri halıların altına süpürsek. Aylar önce şu film çıktığında mutlaka gideceğim dediğimiz filme gösterimden kalkana kadar gidemesek ve sonra öflesek biraz da püflesek. Sonra bu öflemeleri de ötelesek ve yeniden günlük rutine dönsek. Bir zamanlar bizi ayakta tutan, hayata umutla bakmamızı sağlayan bütün umutlarımızı sabah 8 otobüsünün camına emanet etsek ve dönerken eve, karanlık sokakların cılız ışıklarında umutlarımızı da köşe başlarındaki karanlıklara fırlatsak ve uzaklaşsak. Göremediklerimizden, hatırlamak istemediklerimizden ne kadar uzaksak o kadar iyi hissetsek. Mezarlıkların önünden geçerken meftalara rahmet okuturcasına ölü toprağı saçılmış olsa üstlerimize ve biz sürüye sürüye ayaklarımızı yolumuza devam etsek. Üstelik yolların dahi en işlek olanlarını seçsek, yan sokaklara az da olsa karanlıklara hep korkarak yaklaşsak.
Bir an gelince artık ışıklardan dahi rahatsız olsak, kalkıp odanın ışığını söndürsek, bu bile bizim için baş belası bir çaba olsa üstelik. Git gide yatağın içindeki saltanatımıza saplansak ve bir pelerin edasıyla yorganımıza sarılsak. O kadar sıkı sarılsak ki umudumuzun kıpırdayabileceği bir imkân kalmasa. Nefes alışımız yorucu hale gelmeye başlasa ve artık nefes almayı da bıraksak. Ve sonunda monotonluğa karşı en büyük isyanımızı bayraklaştırsak, yıllardır inip kalkan göğüs kafesimiz hareketsiz kalsa ve son nefesimiz en plansız, en özgün, en sıradışı şekilde süzülse dudaklarımızdan. Yılların aynılığını son anın farklılığıyla noktalasak. En başta aradığımızı maalesef en sonda bulsak ve hiç uyanmayacağımız bir uykuya dalsak…