Bilgisayarının başına geçtiğinde vakit gece yarısına varmak üzereydi. Parlak beyaz ekranın ortasında yanıp sönmekte olan imleç işareti klavyenin tuşlarına basması için onu bekliyordu. Çoktan sıcaklığını kaybetmiş kahvesine uzanıp bir yudum aldı. Kahve fincanını elinden bırakırken gözleri evin dışarısına kaydı. Çalışma masasının arkasında yer alan pencerenin ardında sokak lambaları caddeyi aydınlatıyordu. Caddenin hemen arkasında ise boylu boyunca Karadeniz uzanmaktaydı. Gözlerini kapadı, sessizliğin içine dolmasına izin verdi. İhtiyaç duyduğu kelimeler ömrü boyunca ürkek bir kedi gibiydi. Ani bir hareket bu bembeyaz tüylü mavi gözlü ilham kedisini kaçırmaya yeterdi. Bir an için nefesini tuttu, kalbinin sesini en derinlerde duymaya çalıştı.
Gözlerini açıp klavyeye uzandığında kelimelerin ardı ardına sıralanmasını izledi. Önce sevda doluydu cümleleri, sonra özlem girdi araya bir tutam. Bir süre bekledi. Duygularını dizginledi ve yine yazmaya devam etti. Geri kalan cümleleri ayrılığın göz hapsindeydi. “İnsanoğlunun duygu seli her zaman hüzün durağında mı son bulur?” diye geçirdi içinden. Tekrar kahveye uzandığında bu sefer iki elinin arasına aldı fincanı. Sıkı sıkı tuttu sevdiğinin hediyesini. Kahvenin kokusunu içine çekerken, bir an için, sevdiğinin kokusunun içine dolduğunu hissetti. Ardından bir yudum daha aldı kahvesinden, o acı tatla uyandı hayal aleminden. Önce sessizliğin sonra yalnızlığın farkına vardı. Derken bir ses böldü geceyi. Yağmur damlaları camın arka tarafından süzülmeye başladı.
Gözünü dikebildiği kadar uzaklara dikti. Ay ışığı denizin üzerinde bilmem kaçıncı dansını sergilerken yağmuru yalnız bırakmaya gönlü el vermedi. Yanaklarından süzülürken yaşlar, yağmur da şiddetini arttırıverdi. Derin bir nefes çekti içine, gözlüğünün ardındaki göz yaşlarını acemice sildi. Yazısına son noktayı koyarken başlık bölümünün boş olduğunu fark etti. Bilgisayarın sağ alt köşesindeki tarih bölümüne göz attı. Küçük bir hesap yaptıktan sonra “Yokluğunda 98. Gün” adıyla kaydetti belgeyi. Masasının köşesinde bulunan çerçeveye uzandı, ellerini gezdirdi fotoğrafın üzerinde. Fotoğrafı yerine koydu, diz üstü bilgisayarının kapağını kapattı. Çalışma masasının çekmecesinde bulunan gazete sayfasındaki kaza haberinde “Şanslı sürücü kazayı yara almadan atlatırken, eşi kaza anında hayatını kaybetti.” alt başlığının hemen yanında eşinin bir fotoğrafı vardı. Bu gece çoktan sararmaya başlamış gazete küpüründeki fotoğrafı değil, eşinin yanı başında gülümsediği fotoğrafı seçerek doğru bir karar verdiği kanaatine vardı. Kendini yatağına bıraktığında saat çoktan 99. günü beş geçiyordu.
İlk kısımda adeta beni tarif etmişsiniz. Gerçekten güzel bir yazı olmuş elinize, klavyenize sağlık. İyi bloglamalar.
Değerli yorumunuz için teşekkür ederim Gürkan Bey.
Yazmak çok farklı bir uğraş. Çoğu zaman içinizdeki sese kulak verebilmeniz için dış dünyayı duymazdan gelmeniz gerekiyor.
Bir romanın girişi gibi okudum, harikasınız, efendim 🙂
Kaleminize, yüreğinize sağlık! 🙂
Değerli yorumunuz ve teveccühünüz için çok teşekkürler. 🙂