Öylesine hızlı yaşıyoruz ki hayatı, ıskaladıklarımızla başkaları ayrı bir hayat sürerdi sanırım. Zorlukla inip bindiğimiz metrobüslerlere, üst geçitlere, kaldırımlara bir bakın; koşuşturan insanlar göreceksiniz. Hakikaten, nereye yetişmeye çalışıyoruz? Bir fikriniz var mı? Düşünüp taşınıyorum ama bu soruya mantıklı bir cevap bulamıyorum. Ağaçtan düşen sonbahar yapraklarının süzülüşünü izlemeyi, bir çocuğun top peşinde koşarken attığı şen kahkahalarını ve belki de vapur düdüklerini ne zamandır işitmiyoruz? Hayatın o “an”ları, ne kadardır zamanın çarkları arasında sıkışıp kalmıştır sizce?
Geçen gün, durakta otobüs beklerken bir köpeğe rastladım. Tıpkı arasında yattığı yapraklar gibi bu köpek de sonbahar tonlarındaydı. Hareketsiz bir biçimde toprağı kendine döşek yapmış, yaprakları üstüne yorgan niyetine örtmüştü sanki. Sonbaharın serin ama güneşli günlerinden birinde gökyüzü hâlâ maviydi. Bulutlar bölmemişti seyir zevkini. O sevimli köpeğe bakarken huzurlu hissettim kendimi. En azından bir süreliğine iki canlı ortak bir huzurda buluşuverdik. Derken otobüsüm geldi ve koşuşturma kaldığı yerden tekrar devam etti.
Bir araştırmada denk geldim: İnsanların sadece %12’si sevdiği mesleği yapıyormuş. İşsizliğin bu denli fazla olduğu düşünüldüğünde en azından bir iş sahibi olanlar için ne de kötü bir tablo aslında. Haftanın başında hafta sonunun hayalleri, kışın soğuklarında yaz tatilleri süslüyor düşlerimizi. Ne kadar da acı bir durum.
Hayatın hızlı akması belki bu yüzdendir. Kendimizden kaçarken yine kendimize yakalanıyoruz. Akşamın dokuzunda otobüste rastladığım, muhtemelen işten dönen, çocuğunun uyumadan önceki son bir saatine belki yetişebilecek olan, günün saçmalıklarından uzaklaşmak için iki saat damardan televizyon alıp bir gün sonra tekrar aynı düzene -ya da düzensizliğe- dönecek insanlar…
Dünyanın başka yerlerine gitmeyi bırakın, yaşadığı şehri bile terk etmeden dünyaya gözlerini yuman o kadar insan var ki… Bir şeyleri yanlış yapıyoruz ya da birileri bizleri kandırıyor.
En son ne zaman düşündünüz? Yanlış anlamayın; akşam ne izleyeceğinizi, bir sonraki güne ne yemek yapacağınızı, çocuğun okul masraflarını vs. sormuyorum. En son ne zaman düşündüğünüzü soruyorum sadece. İçinde bulunduğumuz “an”ları erteleyerek, hayat dediğimiz şeyin hepsinin bu “an”ların bir bütünü olduğunu ne zaman fark edeceğiz sizce?
Erteleyerek yaşarken hayatı, ertelediklerimize kavuşamadan gözlerimizi yumuyoruz. İyi uykular, iyi ölümler insanoğlu…